30 Aralık 2014 Salı

Sezai Karakoç'un Şiirinde Kadın

Karakoç'un dizelerinde''ideal kadın'' Ana demektir. Ana da çocuk. Kadının cevheri ve gerçek vasıfları anne de toplanır . Kadın/anne evin, toplumun, milletin sembolü olur. Anne bereketin, gelecek zamanın teminatıdır.Kadının/annenin yıkılışıyla toplum da yıkılır. Çocuk insanın en halis tarafı, en günahsız özüdür


Doktor istemem Annem gelsin
Yataklar denize atılsın
Çocuklar çember çevirsin
Ölürken böyle istiyorum."


(Rubailer, 3 /Şiirler - III)



Kendini var etmeye, yaratılışının bilincini aramaya yetkili, sorumluluğunun nefesi ensesinde ve her şeyden önce yerli bir kadın.

22 Aralık 2014 Pazartesi

''Yaşasın Kitap Endüstrisine Direnen Sahaflar''

Slogan kullanmak ülkemiz aktivistlerinin vazgeçilmezi.Bizim sloganımız biraz yapı değiştirsin,içini dolduralım.

Sahafları sevmek için bir çok nedenimiz var aslında. En başında sahaf ucuz kitap satar,yaşanmış kitap satar.Popüler kültürün satış tirajlarıyla heba ettiği bir çok tozlu sayfa seni bekliyordur orada.

Bir de müdavimlik meselesi var ki işin en tatlı tarafı belki de. Sahaflık dükkânına müdavimlik, taze demlenmiş çaylar yudumlanırken karşılıklı sohbet edip kitaplarda yazmayan ancak yapılan sohbetlerde öğrenilen birçok şeyi de kapsıyor. Dolayısıyla kitapsever, araştırmacı ya da uzman bu mekânlara gittiği zaman sadece kitap almakla kalmıyor, araştırdığı konu hakkında sahafın tecrübe ya da yönlendirmelerinden de faydalanıyor.

Uzun lafın kısası 20 tl ile birden fazla kitap alıp,sıcak bir çay eşliğinde tozlu raflarda gezintiye çıkmakla;kapıda kargo ödemesiyle kitabın yoluna başlamak arasında bir kaç sahife fark var.

10 Aralık 2014 Çarşamba

Evvel Zaman Olur Ki.



Perdesiz gitarın mucidinden.Köhne bir apartmandan.Anadolu'nun bitmek bilmeyen uzun yolundan...






İstanbul'u kalbinden dinlemek

Hatırla mazi-i mesudu, sen de ben gibi yan Tulûğa bak beni yâd et, guruba bak beni an." - Münir Nûrettin Selçuk,
 Nihâvend "Bizim bütün sıkıntımız, muhafaza etmemiz gereken tarihi ve milli değerlerimizi ziyan etmemizdir. Biz, bahâ biçilmez bir hazineye sahip olduğumuz halde onun içinde kapalı kalıp açlıktan ölen milyarderler gibiyiz.”
 - Sâmiha Ayverdi, Milli kültür mes'eleleri ve maârif davamız

 Benim gibi 90'ların başında doğan kuşak, Sultanahmet'te gezintiye çıktığında mâziden kalan sayfaları arayıp bulmakta zorlanabilir. Elbette bunlar anılar, hatıralar ve hikâyeler değil. Niteliği bozulmamış, ilk günkü gibi kalmış yapılar. Burada ihtiyacı giderecek şey olsa olsa tarihtir. Tarihten istifade ederek belki Sultanahmet'i daha iyi kavrayabilir, anlayabilir ve dolayısıyla sahip çıkabiliriz. Elbette otomobiller, kaldırımlar ve birbiri ardına yükselen yapılar karşısında ne kadar sahip çıkabilirsek... Biz "Sultanahmet Meydanı" deriz. Daha evvelinden "At Meydanı" demişizdir çünkü Bizans "Hipodrom" olarak tanımlamıştır burayı. Onların büyük sarayı, zafer takı, dini mabetleri ve diğer kültürel yapıları burayı doldurmuştur. Hipodrom'un planlaması öyle yapılmış ki, bazı kitaplarda burada başlayan caddelerin Roma'ya çıktığı belirtilmiştir. Gerek Bizans gerekse Türk hakimiyetinde İstanbul her zaman kutsal bir şehir oldu. Hipodrom da kutsal bir meydan. Bizans'ın araba yarışlarıyla başlayan hikâyesi İstiklâl Harbimizin görkemli işgal protestolarına ve mitinglerine kadar uzandı. Şimdilerde bakımlı bir parktan ve Ramazan "eğlencelerinin" sahne aldığı bir turistik mekandan gayrı niteliği kalmasa da, tarihin büyük bir tanıdığır At Meydanı. Örme Sütun, Burmalı Sütun ve Dikilitaş; meydanın gizemli tarihini teşkil eder. Dikilitaş'ın kaidesindeki kabartmalarda Hipodrom'daki araba yarışlarının tasvirini görmek mümkündür.


İşte Seza Sinanlar'da kitabında kayda değer bir çok güzelliği anlatmış.Tasvire boğmadan ve sıkmadan.

8 Aralık 2014 Pazartesi

Asaf Hâlet Çelebi, Saf Haletin Peşindeki Çelebi

Kendine özgü bir poetikası olan frankafonluk ile doğu kültürünü içine bir güzel sindirebilmiş insan kültürüne hayran bir düşünce adamı.Mevlana'ya olan sevgisini Fransızca olarakta dile getirebilen şair.Yaşamının sonuna doğru tamamen özgün yapıtlar vermiş , özellikle Om Mani Padme Hum'da.

 Asaf Hâlet Çelebi'nin şiiri, mistik bir duyarlılıkla işlenmiş, çok derin bir birikimin yansıması, gizemli bir bakışın büyülü yüzüdür. "Onun şiirlerine bakanların ortaklaşa söyledikleri bir söz vardır: Gizemcilik." . Çelebi, dış gerçekçilikten uzakta, günlük yaşamda her an karşılaşılabilecek olayları aktarma amacı olmadan, somut şiirden soyuta yönelir. O, Kırımlı'nın da vurguladığı gibi bir arayışla beraber daha mutlu olacağını sandığı dünyaların hayallerini kurar. Biçem duruşu, çağdaşı Garipçilerde görülmeyen soyut şiiri ne derece içselieştirdiğini kanıtlar. Günlük yaşamı, küçük insanların sorunlarını kapalı bir yoruma girmeden veren Garipçilerin aksine, gerçek dünyadaki izlenimlerden damıtılmış soyut şiiri ve görünürdeki simgelerin ardındaki anlamı, ancak birtakım mistik ve alegorik tavırla anlaşılabilecek dizeler halinde Türk edebiyatına kazandırır. Böylece o, somut olay ve olguları, şiirin doğuşundaki ilk aşamada bir hammadde olarak kullanır. "Anlaşılırlığın, açıklığın göreli olduğunu düşünüp şiirlerini ,kimse için değil, kendi iç dünyasını incelemek, 'içindeki mağaradakiler'e 'ayna tutmak' amacıyla yazdığını söyler." Bu nedenle özellikle onun şiirlerinde, yaşamdaki olağan bir durum ya da olayı sembolize eden anahtar göstergeler, soyut bir ortamda, kültürel bir artalan bilgisi gerektiren olayları çözümleyici ve bu olaylardaki izleği imleyen göstergeler olarak değerlendirilebilir. O, kendi deyişiyle hayatta olduğu gibi, somut malzemeyle soyut alem yaratmış, bir sezgi şairi olmuştur Arınmış bir dünyanın gizli kapılarını aralamaya çalışmıştır.

*Türk şiirinde bir gizem Asaf Halet Çelebi Ve Şiirine Bakış-Doğan Günay/Doğan Koreli makalesinden yararlanılmıştır.